Copyright © 2024. Tüm hakları saklıdır. News Tanıtım

Haber Cini – Son dakika haberleri

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Genel
  4. »
  5. Büşra Dönmez kimdir?

Büşra Dönmez kimdir?

haber haber - - 10 dk okuma süresi
89 0

            İnanılmaz bir hikâye onunki… Öyle ki hayat hikayesiyle herkesi şaşırtıyor. Hayat hikayesini de hep gülerek anlatıyor. Filmlere konu olabilecek hayat hikayesini çalan yayınlar da çok olmuş. Kızıyor kızmasına ama gülüyor da. “Biri bir gün bu hikâyeyi anlatacaksa anlatan ben olmalıyım” diyor.

Aslında medya dünyasında oldukça eski ama hep arkada projelerin gizli dehası olarak kalmayı tercih etmiş. Kanal D’de başlayan yolculuğu bugün bir medya grubunda devam ediyor. Birçok mesleği bir arada yürüten türlü yeteneklerle donatılmış müthiş bir kadın çıktı bugün karşıma. Kendi içinde yalnız olduğunu gözlerine baktığınızda görebiliyorsunuz ama bunu karşısındaki insanlara asla hissettirmiyor. İnanılmaz komik bir kadın. Etrafındaki insanları güldürmeyi, gülümsetmeyi seviyor. Tüm sorularımı samimiyet ve cesaretle cevaplarken hiç çekinmedi. Yazdığı kitaplar kadar cesur bir kadın. Zaten o kitapları yazan bir kadından da korkak olmasını bekleyemezsiniz.

Büşra Dönmez kimdir?

            Ne bileyim lan ben? Gerçekten bu soruya net bir cevabı olan var mı ya?  Ben de muhabirlik yaparken röportaja gittiğimde bu soruyu sormayı hiç istemezdim. Ama kim olduğumuz sorulduğunda refleks olarak mesleğimizi söylüyoruz hepimiz. Ben de öyle yapayım. Efendim ben yazarım ve yarışmaya İstanbul’dan katılıyorum. Yaptığım işlerde hep bir şekilde yazarlığın etrafında şekillenen işler oldu. 13 yaşımda İzmir menşeli bir gazetede stajyer olarak çalışma hayatına atıldım. Sonrasında yolum bir şekilde Okan Bayülgen ile kesişti. Ondan çok şey öğrendim. Oyuncu olmaya da o dönemde karar verdim. Senaristlik, oyunculuk vs. derken bugün buradayım. Artık anlatmaya üşeniyorum.

Beyoğlu doğumlusunuz. Nasıl bir ortamda büyüdünüz?

            İstanbul doğumlu olmama rağmen doksanların yazlık çocuklarından biriydim. O yüzden Tekirdağ’da büyüdüğümü ve Trakya kızanı olduğumu söyleyebilirim. Kalabalık bir akraba çevremiz var bizim. Sivaslı kalabalık bir ailede kuzenlerimle büyüdüm. Klasik Türk aile yapısı. Çekirdek aile değildik. Hep dedeler ve büyükanneler vardı etrafımızda. Görünenin aksine geleneksel bir yanım da vardır aslında. 

Nasıl bir öğrenciydiniz?

            Soruyu affınıza sığınarak düzeltiyorum. Nasıl bir öğrenciyim? diye soralım. Zira benim öğrenme maceram hala bitmedi. Hala bir üniversitede sosyoloji üzerine çalışmalarım var. Ben kolay öğrenen, okuduğunu unutmayan ama çabuk sıkılan bir öğrenciyim. Benim dikkatimi dağıtmak kolaydır ama bir işi odaklandığımda da kimse odağımdan ayıramaz. Sevilen bir öğrenciydim neticede. Hiç kopya çekmemişimdir misal. Ben hep kopya veren taraftım. Bildiğimi iyi anlatırım. Bu da beni hep kurtardı.

Gençliğinizde, çocukluğunuzda size takılan bir lakap var mıydı?

            Olmaz mı, vardı tabii. “Edebiyatçı” derdi okul arkadaşlarım bana. Çok şaşırtıcı değil haiyle çünkü dersi dinlerken sürekli yazı yazardım. Birçok arkadaşımda da hala öyle kayıtlıdır numaram.

Yazı nasıl hayatınıza girdi? İlk kez ne zaman bir şeyler yazmaya başladınız?

            Okumayı ve yazmayı öğrendiğim anda. Çok net hatırlıyorum yeni yeni kalem tutmaya başladığımda bir ütüye şiir yazmıştım. İnsan neden bir ütüye şiir yazar ya? Ben de çoğu yazar gibi akrostiş yazarak başladım yazmaya. Hoşuma gidiyordu saniyeler içinde arkadaşlarımın adına şiir yazıp onları şaşırtmak.

Sizi yazmaya teşvik eden kimdi?

            Beni yazmaya teşvik eden kimse yoktu. Bunun Allah vergisi bir yetenek olduğuna inanıyorum. Bazen yazarken ilahi bir kanala geçtiğimi hissediyorum çünkü. O anlarda yazan ben olmuyorum diyebilirim. Yazmaya teşvik eden kimse olmadı ama destek olan çok öğretmenim oldu. Türkçe ve edebiyat öğretmenlerimin hep gözdesiydim ben. Bir ara Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmaya da niyet ettim ama hiç bana göre değil öğretmenlik. Öğretmenliğim de eksik kalsın bir zahmet.

Yalnızlığı sever misiniz?

            Çok. Çok severim. Bazen çok yalnızım diye kendi kendime arabeske bağlasam da esasında kimseyi kafam kaldırmıyor. Eskiden büyükler “Kafam kaldırmıyor” dediğinde tuhaf gelirdi. Otuzlu yaşlarıma gelince anladım ki gerçekten bir noktadan sonra insanın kafası kaldırmıyormuş. Hep bir yalnızlık ve kimsesizlik hissi vardı üzerimde büyürken. Bunun kökenlerini evlatlık olduğumu öğrendiğimde çözümledim ama bunun varoluşum olduğunu da kabullendim. Hiç büyük kalabalıklara ihtiyaç duymadım. Çocukken bile gelecekte küçük bir evde tek başına yaşayan bir kadın hayal ediyordum.  

Kendinize ayırdığınız zamanlarda neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?

            Çoğunlukla kendime vakit ayıramıyorum. O yüzden keyif aldığım şeyleri işim haline getirdim. Hobileriniz işiniz haline geldiğinde akışa geçiyorsunuz. Ve yaşadığınız her an size ait hale geliyor. Gerçek anlamda her şeyden uzaklaşıp, telefonları kapatıp, modern hayattan kaçabildiğimde kitap okuyorum. Kitaplar her zaman en yakın arkadaşım olarak kalacak.

Hayatınızın şu anki dönemini nasıl ifade edersiniz?

            Dingin. Geçtiğimiz yıl beni çok yordu. Boşanma süreci, evlatlık olduğumu öğrenmem, hastalıklar, çocuklar vs. derken hayatın beni gerçekten silkelediği bir yıl geçirdim. Büyüdüğümü hissediyorum artık. Çünkü büyük travmalardan sonra hayattan gerçekten ne istediğinizi daha net görüyorsunuz. Durmak ve hayatı görmek çok değerli. Sanırım artık herkesten fazla kendimi sevdiğim bir döneme girdim. Geçtiğimiz süreç bana kendimi sevmeyi öğretti. İyi ki öğretti.

Kitaplarınızda hep güçlü kadın karakterler var. Kitaplarınızdaki kadınlara benziyor musunuz?

            Elbette. Kitaplarımdaki kadınların her birinde benden büyük parçalar var. Ben bir kadının güçsüz olması fikrine tahammül edemiyorum. Belki çok güçlü bir kadın olarak yetiştirildiğim içindir. Kadınların gücünü kullanabildiğinde dünyanın daha yaşanabilir hale geleceği kanaatindeyim. Yeter ki gelişmeyi ve öğrenmeyi bırakmasınlar. Kadınların erkeklerden çok daha fazla kendini yetiştirmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü aksine örnekler olsa da geleceği şekillendiren annelerdir.

Melankolik olduğunuzu düşünüyor musunuz?

            Fazlasıyla. Bazen evde oturup Yıldız Tilbe’ye dönüşüyorum. Dram kustuğum zamanlar oluyor benim de. Ama bunu etrafımdaki insanlara yansıtmam. Kimse kimsenin suratsız halini çekmek zorunda değil. Herkes kendi hayatında tonla sorunla uğraşıyor. Bir de kendi yüklerimizi başkalarına yüklememeliyiz. Zaten herkesin bir psikoloğa ihtiyacı olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Ben melankolimi yazarak atabiliyorum. Hep söylerim yazmasaydım yaşayamazdım.

Büşra Dönmez nasıl bir anne?

            Sevgi dolu ve disiplinli. Disiplin ile şiddetin arasındaki çizgiyi kaçıran insanlardan olmadım hiçbir zaman. Disiplin ve bağırıp çağırmanın da aynı şey olmadığını net ayırt edebilen bir anneyim. Çocuklarım bilirler söylediğim şeyi yapacağımı ve görevlerini yerine getirmeleri gerektiğini. Kaşıyla gözüyle mum eden cinste bir anneyimdir. Bunun yanında çocuklarım bilir onlara kızsam da birbirimizle tartışsak da sevgimize asla zarar gelmez. Ne olursa olsun, kendi olduklarında sevilecekler. Şefkate ihtiyacı olduğunda ben hep orada olacağım. Desteğe ihtiyaçları olduğunda ben hep orada olacağım. Anneliğin hamilelikte başladığına inanmıyorum bu arada. Bu zamanla gelişen bir yetenek. Yolda öğreniyorsun her şeyde olduğu gibi anneliği de.

Çocuklarınızın isimleri bir hayli ilgi çekici ve güzel; Deniz ve Güneş… Nedir hikâyeleri bu isimlerin?

Büyük büyük anlamları yok esasında. Ama ben denize kıyısı olan güneşli bir yerde büyüdüm. Melankoli var ya serde bu isimler de oradan geliyor esasında. Güneş doğduğunda hayatıma Güneş’in enerjisini getirsin, ısıtsın ve aydınlatsın demiştim. Deniz doğduğunda da ruhsal bir arınmaya ihtiyacım vardı. Ben çocuklarıma aydınlığım ve ferahlığım diyorum.

Kaynak: Mert İlker Erden / Gündem Global

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir